Aşk, oldukça yoğun duyguların bir arada yaşandığı karmaşık bir olgudur. Aşk, kişinin dopamin, oksitosin ve vazopressin hormonlarını normal seviyenin üstüne çıkartır ve bu da kişinin daha olumlu bir ruh haline girmesini sağlar. Aşık olduğumuzda hayatın daha tatlı ve katlanılabilir düzeye gelmesi işte bu yüzdendir. Oysaki değişen tek şey bakış açımız ve ruh halimizdir. Dopamin, aynı zamanda, kokain bağımlısı bireylerdeki etkilerin benzerini aşık kişinin beyninde de gerçekleştirir. Yani aşk olgusunu kaybettiğimizde bu hissettiğimiz olumlu duyguları da keskin bir düşüşle kaybederiz. Bu durum da bizi bir nevi “bağımlı” statüsüne getirir. Aşk acısı özetle, bu iyi hissetme halini tekrar yakalayabilmek adına ilişkinin bitişini geciktirme, biten ilişki için anlamsız çabalama veya bu iyi hissi tamamen kaybettiğini düşünüp depresif bir ruh haline bürünme durumunun genel ismidir. Kişi, biten ilişki sonrası bilişsel bozulma, işlev kaybı, hatta kendilik algısında gerçek dışı düşüncelere kapılabilir. Peki, bu denli acı verici bir olayı az hasarla nasıl atlatabiliriz?
